26 Mayıs 2008 Pazartesi

LOST SEZON YARISI (SEZBEŞ) (II)

"Çıkan Kısmın Özeti" denirdi eski fotoromanlarda, gazete çizgi romanlarında. Bizim Lost'ta "Previously on Lost" oldu bu olay, olsun varsın. Gerçi burada gerek yok, altta bir önceki yazıda var zaten komple tefrika...

Tek Rakibim Oceanic Havayolları

Ehehe, arabaların arkasına yazdırmalık yeni bir cam yazısı olabilirmiş bu başlık. Neyse, dilerseniz bu gizemli şirket nedir, bu bölümde ona göz atalım.

Doksanlı yılların başında ilk uçuşunu Sabiha Gökçen Havaalanı'nda gerçekleştirerek havacılık sektörüne merhaba diyen şirket, uçağın Heybeliada'ya çakılması ile sanki olacakların sinyalini daha o günden vermiş gibiydi.

Şirketin sahibi Billy Ocean, güven kazandırıcı projeleri (yarım bardak kola ile çokoprens servisi, kolonyalı mendil vs...) bir bir hayata geçirirken diğer yandan da zeki (!) bir yöneticisinin "Patron adımızı Holywood'a taşıyalım, hem iyi reklam olur markamızı tanıtırız tüm dünyaya hem de güvenilirliğimiz artar..." önerisini hevesle kabul eder. İşte sonun başlangıcı bu olur. O günden itibaren ne kadar içinde uçak düşen, patlayan, kaçırılan yapım varsa hepsinde kanat gösteren Oceanic Havayolları nihayet Lost ilk sezon ile birlikte komple yerin dibine girer...

İyice çulsuzlaşan Billy Ocean, amcaoğlu olan Danny Ocean'ın çetesine katılıp Ocean's Fourteen filminde rol almaya karar verir...

Karaktersizler

Gelelim dizideki karakterlere... Öncelikle dünyada ne kadar pislik, işe yaramaz herif varsa o uçağa toplayan yapımcılara tüm insanlık adına teşekkür etmeliyiz. Dünyada suç oranı düştü vallahi o günden beri.
Kardeşim kaç bin feetden düşmüşsün, burnun kanamadan kurtulmuşsun, şükredip hayatıma beyaz bir sayfa açayım yok. Ordan oraya zıplamalar, dalaşmalar, vurdular kırdılar aynen devam. Püü size, kalın o adada oh!
Jack Shepard (Allah'ın çobanı), bir kere o kötü kadınla evlenip, babasını ameliyat ettiği Fransız dilberin tek öpücüğüyle yetinip arkasından koşmadığından o adada müebbete mahkum gözümde, velev ki kurtulmuş olsun. Limon yemiş suratı, palyaço gibi dövmelerle durduğu yerde duramayan bu adam kaybolsun gitsin, hiç üzülmem.
Jack'in bir dargın bir barışık, ağlak suratlı ekürisi Kate'e gelelim. Baba katili, hırsız, at manyağı bu kadın, Jack'e kızıp Sawyer'i günaha sokmasıyla hepten gözümden düşüyor. Dizide "I'm sorry" den başka doğru düzgün repliği olmayan Kate, işleri her zaman bulandırmasıyla da meşhurdur...
Dizideki fahri isim babası Sawyer, adeta bir takvim yaprağı arkası gibi herkese isim bulmakla meşgul. Tam bir kader kurbanı olan Sawyer, intikam hırsı ile gittiği Avustralya'da yanlış adamı öldürür. Bunun üzerine Aborjin töresi gereği başlayan kan davasından kurtulmak için adaya düşer. Zaten düşmeseymiş kendi atlayacakmış gibi geliyor bana. Yapımcılar bu James "Sawyer" Ford karakterini diziye almakla akıllılık etmişler bana göre. Eee ne demişler, "Alırsın Ford, olursun Lord"...

9 Mayıs 2008 Cuma

LOST (İnceleyememe) BAHAR SEZONU (I)

Lost Acı Söyler...

Birazdan başlayacağım yazı dizisi -dizi yazısı?-, herkes tarafından bilinen ama hakkında pek bir şey bilinmeyen meşhur (herkes tarafından bilinen) dizi Lost ile ilgili olacak gibidir. Diziyi izlemeyenler bile rahatça -arkaya yaslanarak- okuyabilir, gözleri görmeyenler rahatça okuyamayabilir -arkaya yaslansalar hiç okuyamazlar-, diziyi izleyenler sövebilir, gülebilirler...


5. sanat yılını kutlamaya hazırlanan Lost (Zayi) dizisini tüm Dünya gibi bizler de severek izliyoruz. Akıllarda sürekli soru işareti, ünlem, apostrof bırakan bir dizi. Bir dizi abudik olaylar silsilesi şeklinde gelişen bu dizi, budizm, şintoizm,atletizm gibi egzantrik felsefelerden oldukça ilham almış gibi görünüyor (?).

"Kaç yıl oldu, daha yeni mi Lost'u yazıyorsun?" diye sorarsanız -ki sorarsınız-, adı gereği "Kayıp" olan DVD'leri ancak bulup seyredebildiğimi söylerim ben de size. Aslında kayıp ilanı vermeyi düşündüm ama bu espriyi önceki yazılarımdan birinde yaptığım için bunu yapmadım!

Ada Vapuru Yandan Çarklı

Lost'a dair şimdiye kadar yazılan binlerce yazıda olduğu gibi, "Tropik bir adaya düşen, Oceanic Havayolları'na ait 815 sefer sayılı uçaktan kurtulanların adadaki maceraları..." gibisinden baygındırıcı bir giriş yapmak istemiyorum mevzuya. Çünkü Lost daha fazlasını hak ediyor, daha fazlasını içeriyor. Gerçekten olaylara değişik açılardan bakan, farklı anlatıma sahip bir yapım. Bu yönleriyle klasik RPG ögeleri taşıyan modern bir TPS de diyebiliriz (Çevirenin Notu: Burada yapma şunu ya).

No Black Smoking

Tropik bir adaya düşen, Oceanic Havayolları'na ait 815 sefer sayılı uçaktan kurtulanların adadaki maceralarını anlatan dizinin büyük bölümünün geçtiği Lost Adası'nda (Herkes gibi ben de bu ismi uygun gördüm) hava genelde günlük güneşlik. Yer yer sağanak yağışların gözlendiği adada sabah saatlerinde etkili olan sis, öğleden sonra yerini kara bir dumana bırakıyor.
Bulmacalara "Dört tarafı gizemlerle çevrili kara parçası" olarak giren bu adanın sırrı, Victoria's Secret'dan sonra en çok merak ettiğim sır olmakta.
Neyse, lafı fazla uzatmadan(!) ayrıntılara dalmak istiyorum...

"Previously on Lost" olacak bu ilk yazı muhakkak devam edecek.