24 Eylül 2007 Pazartesi

Laura Branigan-Self Control



Devam edersem tamamen bir 80ler bloguna dönüşebilir burası. Ama bu videoya yer vermek istedim, hakediyor çünkü...

"Türkiye'nin En İyi Oyun Dergisi Adayı!"
(Adaylık Süreci Dergi Çıkana Kadardır)

Ta ta ta taaa!!! İşte heyecanla beklenilen, uğruna bloglara yığılınılan "Yeni dergi" ismi belli oldu sonunda.
Umut ve arkadaşları için Uykusuz'u beklemekten daha da heyecan verici oldu bu derginin çıkış süreci.
Neyse, isim belli oldu ya, sonuçta kadro biliniyor, yapacakları işe güveniliyor, gerisi gelir artık. Kendilerine, oyun camiasına hayırlı ve uğurlu olsun...






19 Eylül 2007 Çarşamba

Aburix Cuburix

Öncelikle laptop almamaya karar verdim. Şu an İstanbul'dayım ve konuğu olduğumuz evin laptopu mevcut ve ben onu sömürüyorum. Süper denilesi bir alet ama bana uymadı, neyse kime ne :)
Evet... İstanbul'a Ramazan münasebeti ile davetli olduğumuz bir iki yeri aradan çıkarmaya, bulduğum iki buçuk gün tatili değerlendirmeye, değişiklik olsuna geldik.
Yarın dönüyoruz, bugün doya doya gezelim :) Kız ayakkabı ister, onu alalım...
Oğlum olursa adını İbrahim koymamaya karar verdim ayrıca. İnsanın soyadı "Erkal" olunca ehehe. Az önce gugılda Serdar Erkal şeklinde kendimi arattırdım ve karşıma İbrahim Erkal çıkınca ayar oldum haliylen...
"Fırat AKYILDIZ ile Şefik AKKOÇ Level'de kalırkene, Sinan AKKOL ayrıldı..." cümlesinde kaç kişinin soyadı AK'lı acaba? :) Bu şekil daha önce dikkatimi çekmemişti ama hoş bir tesadüf olmuş, gerçi geç keşfettim galiba... Zaten akkoyun karakoyun belli oldu bile.
Ayrıca "uzak-tuzak" ve "derman-ferman" ikilileri mevcut olmasaydı söz yazarlarımız ne ekmek yiyecekti onu da düşünmedi değilim.
Gözlük takmaya başladım yıllar sonra. Önceleri şekil oldu dedim ama sekiz sene önce ameliyata verilen 1500 $'a da acımadı değilim. Neyse sağlık olsun...
Sahurdan beri uyumadığımdan mı yoksa harbiden mi laptop iğrenç bir alet?
EEEEEHHHH!!!! yeter be ne biçim tuş sıkışıklılığıdır bu! Düzgün yazayım diye kanser oldum vallahi. İmleç oraya buraya kayar, pencere aşağı iner, lap diye başlığa geçer... Klavyede lambur lumbur çalışamıyorum yani. Ha sonuçta bu bir laptop incelemesi değil, ki çok oldu bunlar çıkalı :) Ben ilk defa bu kadar uzun süre (dünden beri) haşır ve neşir olunca ondan saygılarımı iletmek istedim alete...
Yok yok masamın üstünün gözünü seveyim. Kocaman monitörüm, tabak bardak koyma özgürlüğüm, kültabağım, hoparlörlerim, evraklar, cdler ve niceleri... Bekleyin bizi! Tuana canınızı okumaya geliyor :)
"Baba kucaaak!!"
"Tamam kızım gel.."




11 Eylül 2007 Salı

Tarihten Bir Bukle...


Mercidabık zaferinin etkileri henüz geçmemişti ki, hatta zafer daha kazanılmamıştı ki ve hatta o günlerin tam iki yıl öncesiydi...
Dabık (Yavuz) Han'ın doğu seferine çıkışı (M.S. 1514 dolaylarında) muhteşem oldu. Bu nedenle tarihçiler oğlu Süleyman (Kanuni)'a "Muhteşem" ünvanını yakıştırdılar. Osmanlı ordusu Edirne'den Ardahan'a kadar ilerleyip, oradan aşağıya Van'a kadar geldi. İşte düşman karşılarında, bir top atımı mesafedeydi. Topları attılar fakat topların menzili yetmediğinden biraz daha yaklaştılar. İkinci ve üçüncü denemelerinden sonra iyice yaklaşınca aradaki mesafe bir kılıç boyuna kadar düştü. Kılıçları da attılar...
Sonra kılıçları yerden alarak düşmana giriştiler. Derler ki o gün o ovada taş üstünde baş, baş üstünde saç kalmadı,kan gövdeyi götürdü...
Kan tutan Sultan savaşın iyice vasat duruma gelmesini fırsat bilip çadırına çekildi. Sabahtan beri gelen, kaybolup tekrar gelen posta güvercini tekrar görünüp kayboldu. Sultan bu duruma kızmıştı. Birisi resmen cevapsız çağrı bırakıyordu, posta güvercinini gönderip geri çağırarak. İçinden "Güvercin bir iki dakika dursa yerini tespit ettireceğim ama ah neyse..." diye geçirdi. Siniri iyice bozulmuşken savaş alanından gelen "Oley!", "Yendüüük!" nidaları yüzünü gülümsetti.
"Ulan kimse kim sabahtan beri ÇALDIRAN, boşver bre..." diyerek askerlerini tebrik etmeye koştu...
O sırada yanında bulunan tarihçi Kel Mahmut (Aynı zamanda müdür muavini idi) yaşananları aynıyla not etmiştir. Fakat yaklaşık bi yüzyıl içinde dildendile dolaşan olaylar zincirinden dolayı bu zaferimizin adı tarihin yapraklarına ÇALDIRAN ZAFERİ olarak geçmiştir...

10 Eylül 2007 Pazartesi

Tarihten Bir Yaprak...


Yavuz Sultan Selim'in bilinmeyen yönlerinden biri de gerçek ismidir. Şehzadeyken kullandığı "Dabık" ismini bizden çok batılılar, özellikle de Fransızlar bilirler ve merhumu öyle anarlar.
Dabık Han (Yavuz) bir gün Fransa Kralı XXL Louise'den bir mektup alır. Mektupta kısaca Mısır dolaylarından kendilerine gelen tehditlerden, bunların Osmanlı'ya da zararlı olabileceklerinden bahseder. Mektubu alan Dabık Han hemen orduyu hazırlatır ve Mısır'a sefere çıkar. Karşısına çıkan tüm Safevi ve Mısır ordularını ve nihayetinde Kansu Gavri'nin asıl kuvvetini yok eder.
Böylelikle Osmanlı'yı ve Fransa'yı büyük bir tehlikeden kurtarmış olur.
Dabık Han'ın zafer haberini alan Fransa Kralı XXL Louise sevinçten kudurur ve hemen bir şükran mektubu döşendirir...
Osmanlı'nın şanından, Sultan'ın azametinden sayfalarca bahseden mektubunu teşekkür amacıyla :
"Merci Dabık..."
sözleriyle bitirir. Bu mektup dilden dile dolaşır ve tarihteki bu unutulmaz zaferimizi tüm dünyaya MERCİDABIK ZAFERİ olarak duyurur
(Mektubun aslı şu anda Louvre Müzesi'nde muhafaza edilmektedir).
İleriki yazılarımızda tarihimizin başka bilinmeyenlerini aydınlatacağız. Çaldıran Zaferi, İnebahtı Bozgunu ve niceleri...
Ayrıca "Polonyalı Mendil"in hazin hikayesini de önümüzdeki tarihlerde okuyabilirsiniz...

7 Eylül 2007 Cuma

Level ya da Yeni Dergi, işte bütün mesele ne?


Level Dergisi, üç yıl olmuştu bu dergiyle tanışalı, ki seksenlerden beri oyun oynayan, ağlayarak Commodore 64 aldıran, ataride harçlığı ezen biri olarak geç tanıştım diyebilirim.
Dört yıl içinde beş ev değiştiren biri olarak ikinci evimin tek hayrı kızımın doğumu olmamıştı. Tamam onun yanında zerre değeri olmaz ama evin altındaki izbe, ucube, biracı :) büfede görüp almıştım Level'i. Tam da yeni bir PC toplamıştım ve iyi denk gelmişti bu "Oyuncu Rehberi"...
Aradan yıllaaaar (iki buçuk yıl) geçti ve aralıksız takip ettiğim bu dergiyi "bu dergi" yapan insanların çoğu bir şekilde buradan ayrıldılar. Oralara girmiyorum takip edenler zaten biliyorlar, etmeyenlerde edenlere sorabilir tabi. Neyse, önce şaşırdık, üzüldük, kızdık ve bu duyguları bazı ortamlarda yaşayamadık. Ha her türlü yaşadık ama neyse...
Sonuçta Level'i PDF arşivi olayı bitince göreceğiz bakalım nasıl devam edecekler yeni kanatlarla - ya da kanat demeyelim jet motorlarıyla, ki para var huzur var :)- (bu tire smaylinin altında keçi sakal gibi durdu ama alakası yok, tiredir o) (hımm cümle nasıl gidiyordu ya?)...
Seviyorum üç noktayla bitirmeyi ne yalan söyleyeyim...
Daha çok merak ettiğim, ağır toplar -ki top derken kesinlikle deyim orjinal kullanılmıştır- ne yapacak? Sonuçta yeni bir dergi olacağı kesin gibi (salağa yatma, dergi çıkaracaklar işte). İsmi, cismi ne olacak, çok da önemli değil. Bakalım ruh nasıl olacak, ortamlar nasıl şekillenecek. Sonuçta bu işi gayet iyi bilen, beceren insanlar, seviliyorlar, seviyoruz ailecek (gerçekten, küçük de olsa kendime ait bir ailem var) ve inanıyorum çok güzel birşeyler çıkacak ortaya.
Şahsen ilk başlarda takınılan tutum nedeniyle "Ne Level'i bea? Almam artık..." falan demiştim ama berbat edilmezse ve ben 6-7 liraya muhtaç hale düşmezsem alırım bakarım okurum, okumayı severim. "Yeni Dergi" yi kesinlikle alacağım, yine okuma sevgim (ulan o zaman dört yıllık üniversite okusaydın demezler mi adama?) etken olacak ama herşeyden önce şerefli, onurlu duruşlara filmlerdekine bile saygı gösteren biri olarak -ki gözümün önünde yaşanan birşey bu- alacağım bu adamların/kadınların (kaç kadın var Serpil'den başka acaba?) dergisini. Alacağım ki okunmaya değer şeyler olsun ülkemde...
Kendilerine bu acemi, kötü, tozlu bulogdan (yeniyim abey, blog mu?) nacizane başarılar diliyorum. Ne diyelim Allah utandırmasın...

Eylül




Eylül adında sittin tane başlık vardır belki ama şahsen önemli bir aydır. Doğumumun gerçekleştiği (tamam kasmayayım; doğum günüm) ay, evlendiğim (kasmadım) ay, ikramiye ayı (ehehe), yağmurların başladığı aydır vs.
Sonuçta merhaba Eylül! Yuppiiii!....

ilk...

blog ne kardeşim derken kendimi blog yaratırken buldum, hadi bakalım...